Hem Kapı Süsü Hem Mevcut Grafiği
Zıt Kavram Kartları
Palyaço Kalemlik
Baykuş Maskesi
Kağıt tabaktan hazırlanmış orjinal bir maske örneği...
Okul Öncesinde Yaşlara Göre Etkinlikler Nasıl Olmalı?
Okul öncesi 3-6 yaş arası çocuklarına etkinlik hazırlamada yardımcı olacağını düşündüğüm pratik ve bi o kadar da yararlı bir çizelge örneği...Devamı
Araba Yolu Yapıyoruz :)
Çocukların el kaslarını ve el-göz koordinasyonunu geliştirmede oldukça faydalı bir eğitici oyuncak ...
Hop Hop Uzun Kulaklı Tavşan Şarkısı
Hop hop hop
Uzun kulaklı tavşan
Havucumu sen mi yedin
Aferin sana
Şarkı söyleyerek
Bir iki üç zıpla hey
Tik tiki tik tik tik tik
Aferin sana
Şarkı söyleyerek
Bir, iki, üç zıpla hey
"alıntı"
Hepsi de birbirinden sevimli :))
Sonbahar Ağacı (Kes-Yapıştır)
Renkli Mandallar
Araç-Gereçler: Farklı renkte (her bir renkten 10 tane kırmızı,sarı,mavi,yeşil) mandallar,iki metre uzunluğunda ip,mandallarla aynı renkte plastik tabaklar,iki sandalye
Etkinliğin Bilişsel Gelişim Alanına Katkısı:Renk eşleme,hızlı-yavaş kavramını geliştirme,renk kavramını destekleme,ritmik sayma,dikkat süresini arttırma,el-göz koordinasyonunu sağlama,sözel yönergelere göre yürüme ve genelleme becerilerini geliştirme.
Uygulama:Etkinlik alanına iki sandalye ve bir masa getirilir.İki sandalyenin arasına ip bağlanır.İpe farklı renkte mandallar takılır.Plastik tabaklar masanın üzerine konur.Öğretmen öğrenciden ipten çıkardığı mandalı, mandalla aynı renkte olan plastik tabağa takmasını ister.Daha sonra öğrenci tabağa taktığı mandalları ritmik olarak sayar ve renklerini söyler.Etkinlik hızlı-yavaş yürü yönergeleriyle çeşitlendirilebilir.Etkinlik dört kişi ile yarışma şeklinde de düzenlenebilir.Her öğrenci tek bir renk seçer ve mandalları aynı renk tabağa takar.
"Oyun Temelli Etkinlikler" kitabından alıntı.
Aynı Olanları Eşleştirelim
Uyumak İstemeyen Zürafa (Hikaye)
Bir varmış bir yokmuş. Bir zürafa varmış. Boyu o kadar uzun, o kadar uzunmuş ki, karnı acıktığı zaman ağaçların en yüksek dallarındaki yaprakları rahatlıkla yiyebiliyormuş.
Bir gün yine karnı acıkmış. Önüne ilk çıkan ağacın yapraklarını şapur şupur yemeye başlamış... Ama birden, incecik kızgın bir ses duymuş.
"Heey,dur bakalım canavar! Evimin bahçesini neden yoluyorsun?"
Zürafa bakmış, minicik bir kuş.
"Ben canavar değilim ki!" demiş kuşa."Yavru bir zürafayım. Hem sonra evinin bahçesini yolduğumda yok. Yalnızca karnımı doyuruyorum."
"Ama yediğin bütün yapraklar benim evimin bahçesi... Neredeyse yuvamı da kocaman ağzına alıp yutacaktın," demiş kuş.
Zürafa çok üzülmüş. "Burada yuvan olduğunu bilmiyordum. Öyleyse ben de başka bir ağacın yapraklarını yerim."
Ama ya başka ağaçta da, başka bir kuşun yuvası varsa?..
Kuş ona yardım etmeyi önermiş. "İstersen ben önden uçup bakayım. Eğer yaprakların arasında gizlenmiş bir yuva varsa sana haber veririm.
Böylece kuş ve zürafa arkadaş olmuşlar. Kuş ona dallarında yuva olmayan ağaçların yerini göstermiş zürafa bol bol yaprak yemiş, karnını doyurmuş. Eğer yediği yaprakların üzerinde tırtıl varsa, o zaman zürafa kuşa haber veriyormuş. Kuş da tırtılı yiyormuş. Çünkü kuşlar tırtıla ve solucana bayılırlarmış.
"Dikkat etsene koca ayaklı canavar! Neredeyse üzerime basacaktın!"
Zürafa eğilip sesin geldiği yöne bakmış. Birde ne görsün? Küçücük bir tavşan yavrusu! Zürafanın gözü hep ağaçlarda olduğu için, yerdeki tavşanı görememiş. "Özür dilerim tavşan kardeş" demiş. "Kuş kardeşle ağaçlarda karnımızı doyuruyorduk, önüme bakmamışım.
Tavşan meraklanmış. "Benim boyum çok kısa. Büyüyüp kocaman bir tavşan olduğum zaman bile boyum bir ağacın boyuna ulaşamayacak. Oysa hep merak ederim, acaba dünya ağaçların tepesinden nasıl görünür diye," demiş.
Zürafa, "Bundan kolay ne var? Ben başımı eğeyim, sen tırmanıp boynuma tutun. Böylece ağaçların tepesinden çevreyi seyredebilirsin," demiş.
Tavşan çok sevinmiş ve hemen zürafanın boynuna tutunmuş. Bu işe kuş da çok sevinmiş. İlk defa gökyüzüne tırmanan bir tavşan görüyormuş çünkü.
Böylece zürafa, kuş ve tavşan arkadaş olmuşlar. Akşam olup güneş batana kadar oynamışlar. Güneşin onlara el salladığını önce kuş görmüş.
"Akşam oluyor, artık eve dönmeliyiz," demiş arkadaşlarına.
Zürafa hemen atılmış. "Aman boşverin! Daha gece olama kadar çok zaman var. Ben zaten uyumayı hiç sevmem. Bu gece uyumasak da hep oynasak ne olur sanki?"
Tavşan bu fikirden çok hoşlanmış. "Evet evet, ben de uyumayı hiç sevmem. Bu gece eve çok geç gidelim. Burada kalıp oyun oynayalım."
Yalnız kuş telaşlanıyormuş eve gecikeceği için. Ama sonunda o da razı olmuş. Oyuna dalmışlar.
Oynamışlar, oynamışlar, o kadar çok oynamışlar ki, güneş gökyüzünde çoktan kaybolmuş, hava iyice kararmış.
"Ama benim çok uykum geldi," diye sızlanmış kuş. "Ben artık eve gidiyorum!" Sonra PIRRR! diye kanatlanıp evine uçuvermiş.
"Ben de uyumak istiyorum!" demiş tavşan. "Hoşçakal zürafa kardeş, yarın görüşürüz." Sonra uzun arka bacaklarıyla o kadar hızlı koşmuş ki, bir anda ortadan kaybolmuş.
Zürafa hiç aldırmamış. O uyumak istemiyormuş. Oyun oynamak, uyumaktan daha güzelmiş. Ama sağına bakmış, soluna bakmış, çevrede oyun oynayabileceği kimseyi görememiş. Herkes çoktan uyumuş. Her yer karanlık olmuş. Ağaçlar, çiçekler, taşlar bile görünmüyormuş.
Bir süre sonra zürafanın canı sıkılmış. Uykusu da gelmiş. Ağzını kocaman kocaman açıp esnemeye başlamış. Sıcacık yatağında olmayı istemiş, ama o ne bir kuş gibi uçabilir, ne de tavşan gibi kızlı koşabilirmiş.
Uzun boyu ile karanlıkta ağaçlara çarpmamak için çok yavaş yürümek zorundaymış. Yürümüş... Yürümüş! Gitmiş... Gitmiş! Ama bir türlü evine ulaşamamış...
Zürafanın o kadar uykusu gelmiş ki, hemen oracıkta ıslak otların üzerine uzanıvermiş. Mışıl mışıl uyumuş.
Sabah olunca, güneşin pırıl pırıl ışıklarıyla uyanmış. Uyanmış ama, bir türlü yerinden kıpırdayamamış. Her yanı ağrıyormuş. Bütün gece soğukta uyuduğu için üşütüp hasta olmuş.
O günden sonra zürafa günlerce hasta yatmış. İyileşene kadar oyun oynamaya hiç çıkamamış. Arkadaşları kuş ile tavşan neşe içinde oynarlarken, o, evinde iyileşmeyi bekliyormuş.
Tabii sonunda iyileşmiş ve arkadaşlarına katılmış. Ama artık havanın kararmaya başladığını, güneşin onlara el salladığını önce zürafa görüyor, "Haydi arkadaşlar, artık eve dönme saati geldi," diyormuş.
Hem zürafa artık uyumayı çok seviyormuş. Yumuşacık ve sıcacık yatağını da çok seviyormuş.
Uyumak o kadar güzelmiş ki!
"alıntı"
Çizgi Çalışmaları (4Yaş)
Kendini Beğenmiş İstiridye (Hikaye)
Bir varmış, bir yokmuş... Beyaz dantelli, masmavi dalgalarıyla uçsuz bucaksız kumsalı okşayan denizlerden birinde bir istiridye ailesi varmış. Hani yazın deniz kenarında oynarken bulduğumuz, istiridye kabukları var ya, işte o elbiseleri sırtında taşıyan bir aileden söz ediyoruz. Evet ne demiştik bu istiridye ailesi pek kalabalıkmış... Kiminin elbiseleri rengarenk, kiminin ki bembeyazmış. Hepsi birbirlerini pek sever, deniz gibi dünyalarında sevgi içinde yaşarlarmış. Komşuları yengeçlerle, minarelerle, deniz yıldızlarıyla da çok iyi geçinirlermiş. Bazen de yosun ormanlarında piknik yaparlarmış.
Günlerden bir gün, oldukça iri, pembe ışıltılı elbisesiyle gerçekten de çok güzel olan Pembeli’nin etekleri arasına kum tanesi sıkışıvermiş. Pembe istiridye, önce bu minicik kum tanesinden pek rahatsız olmuş. Silkelenmiş, eteklerini açıp kapamış, ama boşuna! Minik kum tanesini bir türlü içinden atamamış. Zaman geçtikçe de acısı azalmış, rahatsızlık duymaz olmuş. Hatta o kum tanesini unutuvermiş bile.
Komşuları Yandanbacak Yengeç Hanımın evine misafirliğe gittiği bir gün, şöyle bir eteklerini savurup, deniz kestanelerinden birinin yanına oturmuş.Oturmuş oturmasına ya, oturmasıyla Yandanbacak Hanımın çığlığı basması bir olmuş.
- AAA! Eteklerinin arasında pırıl pırıl parlayan şey de ne öyle?
Pembelinin yüreği hop oturmuş hop kalkmış! Eteklerini açmış, kapamış. Açmış, kapamış. Derken bir de ne görsün? Kıvrımların arasında pırıl pırıl minicik bir nokta çapkın çapkın göz kırpmıyor mu?
- Ay, Ay, Ay! Sen nerden çıktın böyle? Diye bağırma sırası ona gelmiş bu kez...
Onların bu şamatasına, az ilerde oturan Midye Nine koşmuş.
- Hey... Neler oluyor öyle? Niçin bağrışıp duruyorsunuz?
Yandanbacak Yengeç Hanımla, Pembeli hemen olanları anlatıp, pırıltılı noktayı ona da göstermişler. Ah bir görseniz, Midye Nine ne gülmüş, ne gülmüş.bir yandan da “Sizi gidi cahil çocuklar sizi,” diyormuş. “Bunda korkacak, telaşlanacak ne var? O gördüğünüz şeye İNCİ derler. Pek de kıymetlidir haberiniz olsun. Sakın onu herkese göstereyim deme Pembeli... Hatta saklamaya çalış, yoksa senin için iyi olmaz.”
Sen misin bunu söyleyen? Pembeli zaten kendini beğenmiş ya, bu defa da kibirli olmuş. Çıkmış bir kayanın tepesine kurulmuş. Artık ne kimseyle bir oyun oynuyor, ne de ailesine ev işlerinde yardımcı oluyormuş.
Anlayacağınız, “İNCİLERİM DÖKÜLÜR”diye ödü kopuyormuş. Önce arkadaşları bu işe kızmışlar.onu yeniden aralarına çekmeye çalışmışlar, ama sonunda herkes günlük işlerine dalıp onu unutmuş.
Bu arada Pembeli’nin incisi de her geçen gün biraz daha büyümüş, biraz daha ışıltılar saçar olmuş. Pembeli, incisiyle övünüyormuş ki Midye Nine’nin öğüdünü bile unutmuş. Gelene geçene incisini gösterip duruyormuş. Koca okyanusta, onun incisinin güzelliğini duymayan kalmamış.
Günler günleri kovalamış. Derken bir gün, Pembeli’nin gözleri kuvvetli bir ışıkla kamaşıvermiş. Bir de bakmış ki, o güne kadar hiç görmediği iki yaratık çevresinde yüzüyor. Ellerindeki ışıklı bir cihazı da etrafa tutup duruyor. Pembeli bu, incisini göstermeden durur mu? Hemen elbisesini şöyle bir savurmuş. İnci, kuvvetli ışık altında öyle bir parlamış, öyle bir parlamış ki, nerdeyse etrafını apaydınlık yapmış. Ve pembeli ne olduğunu anlayamadan, bir el uzanıp, onu kayadan koparmış. Kendisi gibi pek çok istiridyenin daha bulunduğu bir torbaya atıvermiş.
Pembeli başına gelenleri anlamış anlamasına ya, artık kurtuluş olmayacağının da farkındaymış. Kendi kendine, “Ah keşke Midye Nine’nin öğüdünü tutsaydım,” diye ağlamaya başlamış. “Çevremdeki dostlarımı kırmasaydım hepsi beni inci avcılarından korurdu.”
Ya işte böyle arkadaşlar... Pembeli incisiyle övündüğüne, dostlarını kırdığına pek pişman olmuş, ama ne demişler, “SON PİŞMANLIK FAYDA VERMEZ”.
"alıntı"
4 Yaş Çocuğunun Gelişim Özellikleri
Elini,yüzünü yıkayabilir.Dişini fırçalar.
Kendi başına giyinebilir;düğmelerini ilikleyebilir.Saçını tarar.
Ayakkabısını doğru giyer;bağcıklarını ancak bir süre sonra bağlayabilir.
Dökmeden bir kaptan diğerine su boşaltabilir.Bloklarla küpleri kullanarak binalar yapabilir.
Diğer çocuklarla yarışmaya girer
Paylaşabilir.
Öz-yönelim hala yoğun olmakla birlikte başkalarının varlığına ve haklarına bilinçlenme başlamıştır.
Büyük küçük kavramları gelişmiştir.Ancak"orta"ölçüyü ayırt edemez.
Kağıdı köşeli katlamada hala güçlük çeker,zaman zaman başarır.
Objeleri 4 e kadar sayabilir.Az-çok kavramı gelişmeye başlar.
Makası kabaca kullanabilir.
Kalemi başarı ile tutar ve kullanır.
Masal dinlemeyi sever.Dikkat süresi 10-15 dk ile değişir.
Adını , soyadını , ev adresini ve yaşını söyleyebilir.
20 ye kadar ezbere sayabilir, nesne sözcük arasında eşleştirme yapabilir, yaptığı eşleştirmeler ile 4 ya da beşe kadar sayabili
Üç tekerlekli bisikleti kullanmada ustalaşmıştır.
Ana renklerin isimlerini rahatlıkla kullanır.
Eksik çizilmiş resimlerin bir-iki eksiğini görebilir.
Üçgen ve kare şekilleri kabaca çizebilir.Artı ve çarpı şekillerini çizebilir.
İnsan resmini bir baş ve ona bağlı olarak çıkan iki çizgi ile belirterek çizer.Beden bu çizimde yer almaz.
İki-üç kişilik grup oyunlarına katılır.
Boyda 5-6cm.lik;kiloda1,5-2.kgr.lık bir artış gösterir.
"alıntı"